29 Mart 2013 Cuma
Avak Şapat: Hıristiyanların en kutsal günleri
Apostolik Ermeni Kilisesi’nin öğretisine göre, Mesih İsa’nın
Çarmıh üzerinde can verdiği ve üç gün sonra ölümü yenerek mezarından dirilişinin kutlandığı Zadig (Paskalya Yortusu) öncesindeki hafta‘Avak Şapat’ (Büyük Hafta) olarak adlandırılıyor. Avak Şapat boyunca kiliselerde özel ayinler düzenlenir ve tövbe duaları okunur. Avak Şapat’ın, “Mesih İsa’yı daha iyi anlayabilmek için ruhani bir yolculuk, ruhani bir Haç yürüyüşü olduğunu söyleyen Rahip Zakeos Ohanyan, kutsal günlerin anlamını anlattı.
Avak Şapat öncesi
Avak Şapat öncesinde, Mesih İsa’nın kutsal kent Kudüs’e havarileriyle birlikte girişini andığımız Dzağgazart’ı kutlarız. Aslında Mesih birçok kez Kudüs’e gitmişti ama bu, onun Kudüs’e İncil’de kendisinden bin yıl önce peygamberlerin anlattığı şekliyle mütevazı bir kral olarak bir eşşek üzerinde girişi aynı zamanda son ziyareti oldu. Çünkü bir kaç gün sonra çarmıha gerilecek ve ölecekti.
Kutsal Kitap’ta, Tanrı “ ‘Rabbin adıyla gelen kutsaldır’ diyeceğiniz güne kadar kutsanmayacaksınız” diyor. İncil’den önceki eski metinlerde, Mesih’in bir gün bir eşek üzerinde Kudüs’ün kapılarından içeri gireceği ve halkın onu büyük bir coşkuyla karşılayacağı yazılmıştı. Dzağgazart, insanlığın kutsandığı gündür.
O güne ‘Dzağignerov Dzartarvuatz’, yani çiçeklerle süslenmiş ‘Dzağgazart’ olarak adlandırırız, çünkü halk Mesih İsa’yı, Kudüs’ün girişinde zeytin dallarıyla karşılamıştır. İnsanlar o kadar coşkuludur ki üstlerini çıkarıp kıyafetlerini onun yoluna sererler. Sürekli olarak barış ve kardeşlik mesajları veren Mesih İsa’nın, barışı
simgeleyen bir çiçekle karşılanmış olması anlamlıdır.
Bu Pazar da kiliselerimiz zeytin dallarıyla süslenecek ve Dzağgazart’ı kutlayacağız.
Avak Yerguşapti
Avak Yerguşapti (Büyük Pazartesi) günü özellikle andığımız bir şey yok ancak Avak Yerekşapti (Büyük Salı) günü Dası Gusanatz (‘On Bakire’) meselini hatırlıyoruz. Bu meselde, beşi akıllı, diğer beşi ise fazla akıllı olmayan on bakire, kandillerle, bir düğün için damadı karşılamaya gider. Akıllı olanlar yanlarında yedek yağ alır, diğer beşi ise almaz. Damat biraz gecikince, akılsız olanlar yağ almak için geri döner ve düğün şölenini kaçırırlar, akıllılar ise damadı karşılayıp şölene katılır.
Büyük Salı’da akşamüstü saat beş sularında ‘Dası Gusanatz’ ayini olur ve bu meselden almamız gereken dersler vaaz edilir: On bakire aslında bizleriz, akıllı olup olmadığımız da ruhsal ve manevi yolculuğu ne kadar ciddiye aldığımızla ve ne kadar hazırlıklı olduğumuzla ilgili. Kandillerimiz inancımızı, kandilin içindeki yağ da sabrımızı, sevgimizi ve Tanrı’ya bağlılığımızı simgeliyor. Bu, bize, Tanrı’ya sadıksak, güvenilir imanlılarsak, bu ruhani hayatı layıkıyla sürdürebilmek için elimizden geleni yapıyorsak, bize bir gün o şölene alınacağımızı gösteriyor.
O gün, kilisede on kızımıza şabik giydiriyoruz, hepsinin elinde, yanar vaziyette kandiller oluyor.
Avak Hinkşapti
Ancak Avak Hinkşapti (Büyük Perşembe), kilisenin çok yoğunlaştığı bir gündür. Sabah ‘Intıryatz Badarak’ı gerçekleştiriyoruz yani Mesih’in son akşam yemeğini hatırlıyoruz. Mesih İsa, annesi Meryem ve 12 havarisiyle birlikte son kez bir araya geldiği yemekte Surp Badarak’ın (Kutsal Sunu ayini) sırrını açıkladı. Ekmeği ve şarabı kutsadı; ekmeğin günahlarımıza karşılık olarak sunulan bedeni, şarabın ise günahlarımızın bağışlanması ve Tanrı’yla barışabilmemiz için sunacağı kanı olduğunu söyledi. Bu yüzden, ‘Intıryatz Badarak’ çok önemlidir. Yedi haftalık Büyük Oruç’un ardından ilk kez Horan’ın (sunak) perdeleri açılır ve kendini ruhani anlamda hazır hissedenler günahlarını itiraf edip kutsal sofraya yaklaşarak komünyon alır.
Akşamüstü de ‘Vodınlıva’ (ayak yıkama) ayinini yaparız. Mesih İsa tek tek öğrencilerinin ayaklarını yıkamış ve öğrencilerine “Ben sizin öğretmeninizim, Rabbinizim ve efendinizim ama bakın, bir hizmetçi gibi ayaklarınızı yıkıyorum. Ben böyle yapıyorsam, siz de bu şekilde olmalısınız” diyerek, onlara tevazu dersi vermişti. Her Hıristiyan’ın hizmet etme, Mesih İsa’yı temsil etme misyonu vardır; muhtaç insanlara yardım etmek, onların acılarını dindirmek, gözümüzü açıp bizim dışımızdaki dünyayı da görmek...
Akşam ise ‘Havarum’ (‘Latzi Kişer’i yani ağlama gecesi) ayinini düzenliyoruz. Bu akşam bütün evlerde mercimek pişer ve içine mutlaka sirke konur. Mercimek Meryem Ana’nın gözyaşlarını, sirkeyse Mesih İsa’nın çektiği çileleri ve acıları simgeler. Kiliselerde ışıkların karartılması, Mesih İsa’nın Ketsemani bahçesinde karşı karşıya olduğu karanlığı simgeler.
Avak Urpat
Avak Urpat (Büyük Cuma) sabahı Mesih’in çarmıha gerilişini hatırlarız. Kiliselerde Eski Ahit’ten, Yeni Ahit’ten ve havarilerin mektuplarından, Mesih’in çarmıha gerilişiyle ilgili metinler okunur. Akşamüzeri yapılan ‘Tağum’ ayininde, Mesih’in mezara konuşu dualarla anılır. Yuhanna İncili’nde şöyle anlatılır: “Arimatyalı Yusuf Mesih, Mesih İsa’nın cesedini kaldırmak için vali Pilatus’a başvurdu ve izin aldı. Yahudi geleneklerine göre kutsandı ve temizlendi, keten bezine sardılar ve çarmıha gerildiği yerde boş bir mezara koydular.”
Kiliselerde Mesih İsa’nın sembolik mezarı yapılır ve en güzel çiçeklerle süslenir. Aslında Mesih’in Tağum’una baktığımızda biz ölümü değil hayatı hatırlıyoruz, çünkü o ölüler arasından üç gün sonra dirilecek ve aramıza gelecektir.
Avak Şapat
Avak Şapat (Büyük Cumartesi) günü ‘Khıtum’ yani arifedir. Kiliselerde İncil’den bazı kesitler okunur. “Krisdos Haryav i Merelotz” (İsa Mesih ölülerden dirildi) denerek, kiliselerde, horanların perdeleri açılır.
Yumurtalar Surp Zadig’den bir-iki gün önce boyanır, çünkü yumurta dünyayı simgeler. Mesih İsa’nın dökülen kanı bütün dünyayı kapsar; bütün insanlık onun kanıyla kutsanmış ve arınmış olur. Paskalya; Zadig, Harutyun, Artin ve Arto isimli kişilerin isim günüdür aynı zamanda.
Yedi haftada hazırlandığımız SurpZadig’i, yedi hafta boyunca kutlarız. Surp Zadig’den sonra “Merhaba” yerine “Krisdos Haryav i Merelotz” ve cevap olarak da “Orhniyale Harutyun Krisdosi” (İsa’nın Dirilişi kutlu olsun) diyoruz.
21 Mart 2013 Perşembe
Çalgıcı, bestekar, kemani Tatyos Efendi
Osmanlı döneminde birçok
Ermeni bestekar,şarkıcı,oyuncu ve sanatın her alanında gelişme
gösteren sanatçılardan olan ve ölümünün
yüzüncü yılı olan Tatyos Efendi, klasik Osmanlı
müziğinin en önemli bestecilerindendir. Asıl adı Tateos
Enkserciyan'dır.1851'de İstanbul Ortaköy'de doğmuş ve
Ortaköy'deki Ermeni ilkokulunu bitirdikten sonra bir çilingirin
yanına çırak olarak işe başlamış , ancak musıkiye olan
aşırı merakından dolayı bu işleri bırakmış ve
harçlıklarından biriktirdiği para ile kendisine ucuz ve
kullanılmış bir kanun satın almış. Üç kız kardeşi
vardır ve babası Ortaköy Ermeni Kilisesi mugannilerinden
Manokyan'dır.
Müzik aşkı çocukluk
yıllarında başlamış
Esnaf bir ailenin çocuğu olan
Tatyos, daha sonra dayısı Movses Papazyan'dan ilk musıki
derslerini almış kanun öğrenmeye başlamıştır. Bir süre
amatör topluluklarda çalmış, aile toplantılarına da
katılmış ancak kemana geçmek istemesiyle kanun çalmayı
bırakmıştır. Tatyos Efendi kemanı, Âma Sebuh'dan öğrenmiş,
ayrıca Asdik ve Civan kardeşlerden aldığı derslerle musıki
bilgisini arttırmış, pek çok fasıl geçmiştir.
Galata'da Pirinç'çi
gazinosunda çalışmaya başlamış, Karakaş, Tanburi
Hovagim, Kanuni Şemsi gibi ünlü sanatçılarla uzun
yıllar beraber olmuş ve fasıllar idare etmiştir. Fasıl musıkisi
içinde de çok önemli besteleri olmuştur. Ahmet
Rasim Bey, Civan ve Andon kardeşler gibi tanınmış sanatçılarla
uzun yıllar birlikte olmuş ve çalışmıştır. İyi
bestekâr olmasına rağmen sazendeliğinin zayıf olduğu
söylenirdi. Fakat çok iyi nota bilmesinden dolayı da bir
nağmeyi anında yazabilen bir besteci ve aynı zamanda da iyi bir
şairdi. Pek çok eserinin sözlerini kendisi yazmıştır.
Karciğar, suznak, rast peşrevleri; hüseyni, suznak, rast
semaileri ve birçok şarkısıyla Osmanlı musıki
repertuarına da başarılı eserler kazandırmıştır. Makamların
geleneksel özelliklerini yansıtan Tatyos Efendi, Arşak
Çömlekçiyan, Nasibin Mehmet Yürü,
Mustafa Sunar, Münir Mazhar Kamsoy gibi birçok müzisyene
meşk etmiş, Abdülkadir Töre'ye de keman dersleri
vermiştir.
Tatyos Efendi son yıllarında kara sarılık
diye adlandırılan bir çeşit karaciğer sirozuna yakalanmış
ve artık çalışamaz duruma gelmiştir. 16 Mart 1913'te 55
yaşında, genç denilebilecek bir yaşta vefat etmiş yakın
arkadaşı olan Ahmet Rasim Bey'in topladığı az sayıda kişinin
katılımıyla yapılan bir cenaze töreninden sonra Kadıköy
Uzunçayır Ermeni Mezarlığı'na gömülmüştür.
Kilise defterindeki ölüm kaydında 'Tatyos 1913-Çalgıcı'
yazılmıştır.
Ahmet Rasim Bey, sözlerini de kendisinin yazdığı uşşak makamındaki bestesinin “Gamzedeyim dev bulmam/ Garibim bir yuva kurmam/ Kaderimdir hep çektiğim/ Ağlarım hiç reha bulmam” güfteli eserine “Onun ömrünün hasılasıdır” diyor. Tatyos Efendi'nin bir diğer ünlü eseri de “Mani oluyor halimi takrire hicabım”dır.
Tatyos Efendi, klasik Osmanlı müziği repertuarına çok sayıda şaheser kazandırmış, sekiz peşrev, altı saz semaisi, ve çeşitli makam ve usullerde bestelediği altmışı aşkın şarkısıyla Osmanlı müziğinin en önemli bestecilerindendir.
'Bestekar
Karnik Garmiryan Hayatı ve Eserleri' kitabında Karnik Garmiryan'ın
oğlu Ara Garmiryan Tatyos Efendi'den ve babasından müzikle
ilgili aldığı derslerden unutulmaz anıları anlatıyor:
''Babamla
beraber çalışmak benim için büyük bir
zevkti. Ermeni notalarını öğretmek için her
çağırdığında sevinçle koşardım. Derslerde
''peşrevlerden'' faydalanırdı. Tabii ki kendi sevdiği parçaları
seçerdi. Bunların başlıcası, bana da sevdirmeyi başardığı,
Kemani Tatyos Efendi'nin kürdili hicazkar peşreviydi. Dersleri,
küçük anektod ve hatıralarla renklendirirdi. Bu
peşrev o kadar sevilirmiş ki onu icra ederken bütün
sazendeler aşka gelir, üçüncü haneden
dördüncüye geçmeden, kanun, keman, ud ve
klarnetin her biri haneyi ayrı ayrı, solo şeklinde yorumlar, sonra
heyetteki bütün sazlar birlikte dördüncü
haneye girermiş. Bu, Batı müziğindeki ''kadans''ı ya da daha
doğru ifadeyle Maurice Ravel'in Bolero'sunu anımsatan bir tarzdı.
Bir keresinde dei bir heyette, kemancı, besteci olduğunu bildği
babamı dinleyicilerin arasında görünce, o solo kısmı
gözlerini babamın gözlerinden hiç ayırmadan çalmış
ve babam heyecandan bayılıp, yere yıkılmış.
Yine
böyle samimi bir anımızda, ben henüz 10-11 yaşında ufak
bir çocukken, babam yine Kemani Tatyos'un ''Sakın geç
kalma, erken gel'' adlı şarkısının hikayesini anlatmıştı.
Tatyos, çok sevilen bu şarkıyı, her sabah kendisini
yolculayan karısının sözlerinden esinlenerek bestelemişti.
Kadıncağız, işten sonra ''biraz'' efkar dağıtmaya alışık
kocasını her gün geç saatlere kadar beklemekten yorgun
ve bıkkın, sabahları onu hep ''Sakın geç kalma, erken
gel!'' diye uğurlarmış.''
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)